Birleşmemek üzere birleşmişiz!

- Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah’ın “Gerçek şu ki, bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Çünkü hepinizin Rabbı Benim; öyleyse yalnız Bana kulluk edin! Fakat insanlar bu emre uymayıp inanç birliğinden ayrılarak çeşitli gruplara bölündüler. Ama hepsi sonunda hesap vermek üzere bize döneceklerdir.(Enbiya S.93-94)” “Ey Resulüm! Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr ederek veya yaşamayarak dinimi parçalara ayırıp şia (grup grup) olanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. Onların cezalandırılma işi Allah’a aittir. Sonra Allah, kendilerine, dünyada yaptıklarını Ahirette’de haber verecektir.(En’am S.159)” “Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak din İslam’a çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve dinlerini darmadağınık edip gruplaşan müşrikler gibi olmayın. Her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.(Rum S.31-32)” ilahi mesajlarına aldırış etmeden bölük pörçük olmuşuz. Küçücük gruplara ve Devletçiklere ayrılmışız. Bizleri parçalayıp yutmak isteyenlerin ekmeğine yağ olmuşuz. Kimimiz mezhepçilik hastalığına, kimimiz, tarikatçılık hastalığına kimimizde ırkçılık ve particilik hastalığına yakalanmışız. Ve bu kangren haline gelen hastalıklar neticesinde bölünmüş parçalanmış ve yutulmağa hazır lokmalar haline dönüşmüşüz. Artık yeryüzünde devam eden işgal ve zulümler sebebiyle kanayan yaraların ve akan gözyaşlarının durmasını istiyorsak; “Dini biz temsil ediyoruz. Bizim tarikattan, bizim meşrepten, bizim mezhepten ve bizim partiden olmayan, bize biat etmeyen, bize intisap etmeyen ve bizim marka gömleği çıkaran ve bizden ayrılan dinden çıkmıştır, mürted olmuştur.(hâşâ!)” gibi cahiliye sözlerini terk edelim. Din istismarcılığını bırakalım. Siyasi çıkarlarımıza, şahsi menfaatlerimize, hased ve kinimize Mukaddes ve mübarek yüce Dinimiz İslami alet etmeyelim. “Ey iman edenler, Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman dostu düşmanı ayırt etmek için gerekli araştırmayı yapın ve Dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek size (İslam geleneğine göre) selam veren kimseye, Sen mümin değilsin demeyin. Asıl kazanç, mal ve makam(çok ganimet,) Allah katındadır… (Nisa S.94)” ayeti kerimesinde Allah (c.c) savaş meydanında bile düşman safındaki kişinin selam verdiği an mümin kardeşimiz olduğunu bildiriliyor. Yıllarca omuz omuza aynı safta namaza durduğumuz, aynı ideali paylaştığımız ve aynı davayı omuzladığımız kardeşimize nasıl kâfir diyerek bir selamı bile esirgemişiz? Nasıl o kardeşlerimize düşman gözüyle bakmışız?. Ve nasıl birleşmemek üzere birleşmişiz? Tarikatlar, mezhepler, meşrepler ve cemaatler bölmek ve grupçuluk için değil sadece İslam birliğini sağlayan ilim okulları olarak ortaya çıkmıştır. Peygamberimizin izinden giden Şeyhler, Mürşidi Kamiller ve Kanaat Önderleri de bu fıkıh ve ahlak okullarının öğretmenlerdir. Bu manevi ilim ve ahlak önderleri insanları şeytan gibi kendilerine asla çağırmazlar. “İnsanları yalnız Allah’a davet edip, iyi iş ve hareketlerde bulunan, İnandığını yaşayan ve: “Ben gerçek Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim var? (Fussilet S.33)” Ayeti Kerimesinin gereği hepsi insanları sadece Allah’a kul ve Resulüne ümmet olmağa çağıran müezzinler gibidir. Şeyhlerin açık günahlarında keramet, ilmi ve siyasi liderlerin gaflet ve hatalarında hikmet aramak tam bir ahmaklıktır. Çünkü Peygamberler dışında herkesin büyük günah ve hata işleyebileceğini bilmemek büyük bir cehalettir. Hata ve günahlarımıza değil iyilik ve güzelliklerimize bakarak birleşelim. Zira güle bakan dikenini görmez. Dikene bakan da gülü göremez.

“Ey iman edenler! Hep birlikte Allah’ın dini İslam’a sımsıkı sarılın. Birbirinizden ayrılıp dağılmayın. Allah’ın üzerinizdeki (İslâm) nimetini düşünün ki, cahiliyet devrinde kafirler topluluğu iken birbirinize düşmandınız. Allah sizin kalpleriniz arasında ülfet (yakınlık ve sıcaklık) meydana getirdi de İslam nimeti sayesinde din kardeşleri oldunuz. Hem cehaletiniz ve inkarınız sebebiyle sizler ateşli bir uçurumun kenarında iken Allah sizi ondan İslam Nimetiyle(nasıl) korudu. Bu şekilde hep beraber kardeş olup doğru yolu bulasınız diye Allah mesajlarını size açıklıyor.(Ali İmran S.103)” ilahi mesajlarının ışığında hep birlikte iman ve İslam kardeşi olalım. Birbirini Allah için sevelim. İnsanlığa İslam’ın evrensel mesajlarını ulaştıran ticari, ilmi, siyasi ve ahlaki hizmet fedaileri olalım. Hz. Hamza (r.a)’nın katili Vahşiyi bile hazreti Vahşi makamına ulaştıran af kapısının kıyamete kadar açık olduğunu unutmayalım. Ülkemizi Dünya’nın tek süper gücü haline dönüştürmek için gece gündüz çalışanların yanlışlıklarını uyarıp, doğrularını desteklemeğe devam edelim. Ve Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla ve Acemiyle tüm müminler olarak bir daha ayrılmamak üzere kardeş olup birleşelim. Bunun için başlatılan barış projesine tüm gücümüzle destek verelim. Allah (c.c) kendisiyle ve kullarıyla barış yolunda yar ve yardımcımız olsun. Amiin

1922 yılında Rize'den İzmit'e göç eden eski Karamürsel Müftüsü Ali Efendi'nin (r.a.) oğlu Şevki Yılmaz; 1955`de İzmit`te doğdu. İlkokulu 1967`de İzmit`te bitirdi. 1973 yılında İzmit İmam-Hatip Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Derince Lisesi`ni de dışardan bitirdi. 1974 yılında MSP-CHP koalisyonunda, Adalet Bakanlığı Özel kalemi olarak görev yaptı. Şevki Yılmaz, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü`nden 1980 yılında mezun oldu. Fakülte yıllarında Kartal Müftülüğünde Murakıp olarak memuriyet hayatına devam etti.