Akıl, yaydan çıkarsa!

Allah’ın biz kullarına verdiği ana hayat yasamız Kur’an-ı Kerim’den sonra nimetlerin en büyüğü olan akıl, bilginin ve hakikatin kendisi değil, sadece anahtarı ve ışığıdır! İlim ve hakikat kapısı sadece akıl anahtarıyla açılır. Cehalet, küfür ve şirk karanlıklarından, Hakk’ın ve ilmin aydınlığına akılla yürünür. Zira aklı olmayanın hiçbir sorumluluğu yoktur. O akıl anahtarı olmazsa, kişi bilginin ve gerçeğin kaynağına nasıl ulaşacak? Kişi aklıyla okuyup araştırmayınca, sahtekârla dürüstü, yalancıyla doğruyu, vatanseverle haini

nasıl ayırt edebilecek? İnsan, bu kadar mühim olan akıl nimetini, atasına, papazına, hahamına, liderine ve şeyhine nasıl ipotek ettirir?! Evet! Akıl, yaydan yani şirazesinden çıktı mı? Sanatkârı Allah’ı bırakıp, kendi elleriyle taşlardan yaptığı ve kendi eseri olan betonlaşmış heykellerin önünde severek saygı duruşunda bulunacak kadar akılsızlaşır! Liderlerin yanlışında hikmet, şeyhlerin ve kanaat önderlerinin yanlışında hatta ihanetlerinde bile keramet bulmaya devam eder. Ve onların karşısında, Gassal’ın huzurunda itirazsız, sorgusuz ve sualsiz ölü gibi olur! Onların arasında, öcülerinin ayaklarına kapanıp öpmek, abdest sularını içmek için yarışa giren ahmakları bile görürsün! Allah’ın ayetlerini ve Resulullah (sav) Efendimizin sünnetini çekinmeden ve utanmadan cahilce tartışırlar. Fakat aklını kiraya verdikleri ilmi, ahlaki ve siyasi önderlerinin yanlış, hatalı sözlerini ve İslam’a aykırı kararlarını bile asla tartışmazlar! Koskoca Cihan Devleti Osmanlı’yı çökerten kapıkulları gibi “Beyefendiye, şeyh efendiye soru sormak ne haddimize!” derler! Kalbinin tatmin olması için, Allah’a “Rabbim! Ölüleri nasıl diriltirsin?(Bakara S. 260)” diye sorabilen Kulu ve Elçisi İbrahim (a.s) Efendimize delil getirerek cevap veren Allah’ın biz kullarına ne oluyor ki, ilmi, ahlaki ve siyasi önderlerine hesap soramıyoruz? Onların hata ve yanlışlarını sorgulayamıyoruz?! “Ey Resulüm! Kocası ile ilgili sana başvurarak, hakkını arayan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitti.”(Mücadele S./1) Ayetiyle Asrı Saadette mazlum ve mağdur yaşlı bir kadın, Mücadeleci Kadın diye sureye adını verdirirken, Allah’ın biz kullarına ne oluyor ki önderlerimize soru dahi soramıyoruz? Daima vahyin kontrolünde oldukları için günah işlemeyen Peygamberler haricinde her kulu günah işleyebilir inancıyla sevebilseydik siyasi ve manevi önderlerimize hata üstüne hata yaptırtmazdık! İşleyenin Cennete girmesi ebedi haram kılınan ve günahların en büyüğü olan şirk, kişinin aklını Allah’tan başkasına bağlamasıdır! Yani, başkalarını, Allah’ın yaratıcılığına, yaşatıcılığına ve yöneticiliğine ortak etmesidir. Kısaca şirk; başkalarının emir ve talimatlarına boyun eğerek, Allah ve Resul’ünün talimatlarının hiçe sayılmasıdır! Ok yaydan çıkınca nasıl pişmanlık fayda vermiyorsa, akıl da yaydan yani şirazesinden çıkınca asırlardır acı neticelerini yaşamağa devam ediyoruz. Ve akıllarımızı, kurtarıcılardan kurtarıp yegâne kurtarıcı Allah’a bağlayıncaya kadar bela ve musibetlerden kurtulmamız da mümkün değildir! “Ah! Keşke Dünya’da yaşarken İlahi Mesajları dinleyip, aklımızı kendimiz kullansaydık bu Cehennem topluluğundan olmazdık” (Mülk S./10 ) Ayeti Kerimesindeki ihtarla Dünya ve Ahiretimizi Cehenneme çevirmemek için aklımıza sahip çıkalım! “Baş başa bağlı, baş da Allah’a bağlı” cehaletini ve şirkini terk ederek, hepimiz birlikte sadece Allah’a bağlandığımız gün, melun Şeytan ve yandaşlarının zulüm işgal ve ihanetlerden kurtulacağız inşallah! Evet! İnsanlara kapıkulluğunu bırakıp, sadece Allah’a kul ve Eşsiz Önderimiz Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)Efendimize ümmet olduğumuz gün gerçek bayramlara kavuşacağız inşallah! Selam, sevgi ve duayla.

1922 yılında Rize'den İzmit'e göç eden eski Karamürsel Müftüsü Ali Efendi'nin (r.a.) oğlu Şevki Yılmaz; 1955`de İzmit`te doğdu. İlkokulu 1967`de İzmit`te bitirdi. 1973 yılında İzmit İmam-Hatip Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Derince Lisesi`ni de dışardan bitirdi. 1974 yılında MSP-CHP koalisyonunda, Adalet Bakanlığı Özel kalemi olarak görev yaptı. Şevki Yılmaz, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü`nden 1980 yılında mezun oldu. Fakülte yıllarında Kartal Müftülüğünde Murakıp olarak memuriyet hayatına devam etti.